top of page

KENDİMİ KAHRAMANIN YERİNE KOYARIM

1) Bültenimize hoş geldiniz. Çok kısa olarak sizi tanımak isteriz. Ülker Kurtcan kimdir?


İzmir doğumluyum. Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü’ nde lisans, aynı üniversitenin Gıda Kalite Kontrolü Bilim Dalı’nda da yüksek lisans ve doktora programlarını tamamladım. Bir süre akademisyen olarak bu bölümde çalıştım. Uzun yıllar çeşitli firmalarda gıda mühendisi olarak çalıştıktan sonra ilk çocuk kitabım olan “Dört Yıldız Takımı” ile çocuk edebiyatı dünyasına adım attım. İlk gençlik ve gençler için yayınlanmış yirmi altı kitabım bulunuyor. Yeni projeler üzerinde çalışıyorum.

2) Çocuk ve gençlik edebiyatı ile yolunuz nasıl kesişti? Yazma yolcuğunuzu paylaşabilir misiniz?


Çocuk yazını dünyasına geçişim 2002 yılında “Dört Yıldız” adlı ilk eserimle katıldığım Bu Yayınevi Çocuk Edebiyatı Öykü Yarışması’nda Jüri Teşvik Ödülü kazanarak gerçekleşti. Kitap almak için girdiğim kırtasiyede yarışma ilanını görünce, o zamana dek içimde biriktirdiğim bir öyküyü ilgili yayınevine göndererek yarışmaya katıldım. Hazırladığım dosya ödüle değer bulununca, karşıma yeni bir yol çıktığının ayrımına vararak, yazmaya devam ettim. Ancak ilk gençlik ve gençler için yazmanın kolay olmadığını, bir yazar için sorumluluk isteyen bir iş olduğunu kavradığımdan konuyla ilgili atölyelere katılarak yeni kitaplarla yolculuğuma devam ettim.


3)Uzun yıllar akademisyen ve çeşitli firmalarda sürdürdüğünüz gıda mühendisliği mesleğiniz yazarlık sürecinizi nasıl besliyor?


Pozitif bilimler alanında eğitim almanın, sonuçlara ulaşma yeteneğini geliştirdiğini, özellikle mühendis olmanın olaylara tek bir açıdan değil farklı boyutlardan bakabilme inceliği verdiğine inanmaktayım. En önemlisi aldığım eğitimin kurmaca metinler yazarken olay örgüsü tasarımı, bir adım sonrasını planlama ve farklı düşünceleri tek bir çizgide birleştirebilme aşamalarında çok fazla işime yaradığını söyleyebilirim.


Özellikle gıdalarımızı tanıtmak için hazırladığım “Gıda Serisi” kitaplarında bir gıda mühendisi olarak, okurlara gıdaların gizli yönlerini ve gıda teknolojisini sanatla birleştirmek yolunda gıda mühendisi olmanın avantajlarından yaralandım. Kendi adıma da yıllar sonra başka bir meslek seçerek, yol değiştirdiğim gıda mühendisliği eğitimine de vefa borcumu ödemiş gibi hissettim. Serinin “Renkli Ekmekler” adını taşıyan ilk kitabında; ekmeklerin bozunmasında rol oynayan mikroorganizmaları eğlenceli oyunlarla, heyecanlı bir yarışla aktarmaya çalıştım. İkinci kitap olan “Peynir Kalesi”nde okuyucu evde peynir yapabilmeyi öğrenirken, bir süt damlasının peynir oluncaya dek bilimsel değişimine bir öykü eşliğinde tanık oluyor. Serini üçüncü kitabı “Bir vişne Suyu, lütfen”de ise kahramanımız azot gazıyla arkadaş olurken, bir gıda fabrikasını dolaşmakta ve meyve suyu üretimine tanıklık etmektedir. Bu kitapta; bir gıda mühendisi olarak, meyve suyunun içinde var olan bileşiklerinin ve üretim teknolojisinin püf noktalarını bir kurmaca öykü içerisinde anlatmaya çalıştım. “Donderya” da ise; buzlarla kaplı bir ülke olan Donderya’da kahramanların katıldığı dondurma yapımı yarışmalarında bilimsel bilgiyi, macera ve eğlenceyi bir anlatımla birleştirdim. Serinin son kitabı olan “Çikolata: Mutlu Son” kitabında da ancak konunun uzmanlarının bilebileceği lezzet bileşiklerini öğrencilere, iç içe geçen maceralar eşliğinde anlatmaya çalıştım.


Ayrıca “Çer-Çöp Dünya” adıyla hazırladığım seri kitaplarında de kurmaca ile bilimi birleştirerek, küresel iklim değişikliğini, geri ve ileri dönüşümlerin yararlarını örnek fen bilgisi deneyleriyle aktarmaya çalıştım. Çocuk ve gençlere bilimin heyecanlı bir yolculuk olduğunu göstermeye çalıştım.


4) Kendinizi nasıl bir yazar olarak tanımlıyorsunuz?


Çocuk edebiyatının en incelikli yazarlık biçimi olduğunun bilincinde olduğumdan, kitaplarımın sadece çocukların değil, öğretmenlerin hatta velilerin okurken keyif alabilecekleri nitelikte olmalarına gayret etmekteyim. Çocukları küçümsemeden, kitaplarımın onların duygu ve düşüncelerini anlatan eserler olmasına özellikle dikkat eder, yazdığım yaş aralığına göre de dil bilgisi kullanmaya çalışırım. Kitaplarımın her birinin özgün konu içermesine, daha önce yazdığım konuları tekrarlamamaya, iç içe geçen önermeleri de mutlaka gülümseten, duygulandıran maceralarla süslemeye özen gösteririm. Her yıl yazacağım projeleri kâğıt üzerinde tasarlar, daha sonra konu üzerinde okuma ve araştırma yaparım. Yazmaktan keyif almadığım hiç bir kitabı basılması için de yayınevine yollamamaya çalışırım.


5) “İşaretlerin Peşinde” adıyla 2020 yılında yayınlanan son kitabınız diğer çalışmalarınızdan farklı bir yerde duruyor. Bu kitabınız hakkında neler paylaşmak istersiniz?

İşaretlerin Peşinde” kitabı ülkemizin bitki, hayvan ve tarımsal ürün çeşitliliğine dikkat çekmek için pandemiden önce tasarlamıştı. Yaşadığımız pandemi süreci hem kitabımın hem de tarımsal ürünlerin, doğal yaşamın ne kadar değerli olduğunun altını çizdi. Bu kitap da ülkemizin yedi bölgesine ait pek çok tarım, turizm ve gastronomi ürünleri öne çıkarken, “coğrafi işaret alma” süreci, kurmaca öykülerle anlatılmaktadır. Kitabın kahramanları Diyarbakır da kırmızı mercimek tarlalarında, Hatay da arkeologların peşine takıldılar. Tunceli’de endemik bitkilerle tanışmışlar, Giresun’da kiraz ağaçlarının altında dolaştılar. Bir kokunun izini sürmek için Kayseri’ye gitmişler, Kapya biberinin tadını keşfetmek için ilk kez kurulan ulusal sirke katılmışlar, Aydın’da da deve sütünün gizemine kapılmışlardır. Coğrafi işaretlerin peşine düşülürken, Anadolu’nun gizli hazineleri duygu yüklü öykülerle anlatılmıştır.


6) Dışa dönük, okurlarıyla bağlar kurmayı sevdiğinizi biliyoruz. Nasıl bir okur kitleniz var? Onlarla kurduğunuz etkileşim ortamlarını ve kanallarını paylaşabilir misiniz?


Bu yıla dek, öğrencilerle okul etkinliklerinde bir araya geliyor, kitap fuarlarında yüz yüze tanışıyordum. Ancak bir yıldır sadece sosyal medya üzerinden iletişim kuruyor, yine kitaplardan hayatın getirdiklerinden konuşuyoruz. Elbette bu günler geçecek ve bizler yine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Yazdıklarımı okuyucu açısından dinlemek, onlarla fikir alışverişinde bulunmak, bir yazar olarak beni besler, ileriye dönük adımlar atmamı destekler. Sanal ortamda olsak bile elimden geldiğince, sorularını mutlaka cevaplamaya çalışırım. Benim için okuyucuların fikirleri önemli ve çok değerlidir.


7) Biraz da yazma alışkanlıklarınızdan bahsedebilir misiniz?


Yazmak, disiplin gerektiren bir süreçtir. Eğer yeni bir kitaba başladıysam yazım işlemi süresince düşündüğüm konunun içinde yaşar hatta kendimi her bir kahramanın yerine koyarım. Yazardan çok kitabın yönetmeni ve başrol oyuncusu gibi kendimi hissettiğimden bir süre sonra onlar gibi davranmaya başlarım. Yazma eylemi için yalnız kalmaya, şehirden uzaklaşmaya pek ihtiyacım yoktur. Hatta ilk yazım aşamasında, bir kafede, belki de bir metroda (ki İstanbul’da bu yolculuk çok uzundur) ya da bir uçak yolculuğunda yazmaya devam ederim. Çantamda bilgisayarım ve not aldığım bir defter her zaman bulunur. Oturacak bir yere bulduğumda da yazmamak için hiç bir nedenim olamaz. Her gün yazının başına oturur, gün içinde de spor yapmaya vakit ayırırım. Pek çok kitabın son cümlesini bazen yürürken tamamladığım çok olmuştur.


8) Öğretmen Kulübü izleyicileri arasında çocuk ve gençlik edebiyatına yazar olarak katılan, katılmak isteyen arkadaşlarımız var. Yazarlık deneyimleriniz ışığında yeni yazar adaylarıyla yazma yolculuklarında neler paylaşmak istersiniz?


Yeni yazar adayları için naçizane olarak söyleyebileceğim; yazmanın temel taşının okumak olduğudur. Devamında da bulundukları çevrede gözlem yapmak ve bunları not almak gelir. En önemlisi de ülke, edebiyat ve yayıncılık gündemini takip etmek, yaşadığı çevreden kendini soyutlamadan halkın içinde zaman geçirmek, yazarları besleyen ögelerin başında gelir.


Katılımınız ve değerli paylaşımlarınız için çok teşekkür ediyoruz.


Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page